Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

RUHUMUZ YORGUN

Çok sıkıldım. Giriş cümlemin daha mutluluk verci olmasını isterdim ama durumun özeti bu, sıkkın olma durumu. Huzuru kaçmış, canı sıkılmış, ruhu sıkışmış insan olarak tanımlayabilirim kendimi. Can sıkıntımın evde kalmakla bir ilgisi yok. Evde olmayı severim ben. Ki zaten normal zamanda da evimdeyim. Gece çıkmam, gündüz o kafe bu restoran deyip gezme merakım yok. Evde olmak beni zerre rahatsız etmiyor.

Benim canımı sıkan tam da başımızın üstünde asılı kalan buhran bulutu.

Sanki görüyor gibiyim. Hani şehirde hava kirliliğini akşam olunca nasıl gözle görüyorsak, bunu da görüyorum. Havada asılı kalmış bir huzursuzluk. İç organlarıma kadar hissediyorum sanki.

Daha önce yaşadığımız hiçbir duruma benzemiyor.

Hiçbirşey hepimizi birden bu denli yaralamadı şimdiye kadar. İyi kötü herşeyi yaşadık.

Depremler, seller, yangınlar. En son Avustralya cayır cayır yandı, bizim de burada içimiz yandı ama yangının dumanını burada görmemiştik. Görmediğimiz birşey bizi ne kadar etkileyebilirse o kadar etkilendik. Ağladık, üzüldük. Bir çite sarılmış kalmış kanguru yavrusunun fotoğrafına bakıp bakıp dertlendik. Ama orman bizim ormanımız değildi. Ağladık üzüldük ve yaşamaya devam ettik.

Şimdi öyle değiliz. İtalya’ya, İspanya’ya üzülüp de önümüze bakamıyoruz. Çünkü onlar neyse biz oyuz. Orda ne varsa burada aynısı var. Kaçalım desek nereye kaçabiliriz zaten? Dünyanın neresi güvenli şu anda kim bilebilir?

Denizin ortası belki.

Bu sıkışmışlık bizi yoruyor. Üzgün, mutsuz, korku içinde ve endişeliyiz. Çok tuhaf bir duygu durumunu hep birlikte yaşıyoruz.

İki sohbet edeyim içim açılsın diyeceğimiz arkadaşımız da yok. Çünkü onun da derdi aynı. En fazla birbirimizi daraltacağız.

İtiraf edelim ruhen bitik durumdayız.

Burnunuz kaşınsa eyvah demiyormusunuz hadi itiraf edin?

Çok yemekten mideniz yansa panik olmuyormusunuz? Yıllardır aynı yerden ağrıyan başınız ağrıyınca panik atak gelmiyor mu?

Dünyanın en gamsızı bile şu anda elini nabzına koyup kendini dinlemiyor mu?

Lakin düşmanın nereden vuracağı belli değil. Market poşeti mi, merdivenin trabzanı mı, asansörün düğmesi mi, havada uçuşan o hapşırığın zerresi mi? Nerden gelir kimi vurur ne hiddette vurur bilmediğimizden sinirimiz bozuk.

Sanki biri yeraltına salmış dev örümcekleri, çıkıp saldırmaları an  meselesi gibi tetikteyiz.

Yoksa sokaklar boşmuş, evlere kapanmışız dert değil. Sinirimizi bozan bilinmezlik.

Kapıyı hiç açmazsak, kafamızı çıkarmazsak düşman bizi görmeden çeker gider diye bekliyoruz.

Çok yorucu. Çok sinir bozucu. Oturduğumuz yerden yorgun düştük.

Beden yorgunluğu dert değil, onun geçmesi bir saat. Ruhun bu kadar yorulması hayırlı iş değil ama.

Onun tamiri zor.

Ama yine de iyi haber, yalnız değiliz. Delirirsek hep birlikte, mutlu olacaksak da hep birlikte olacağız.

Belki bir süreliğine aptal olmaya çalışabiliriz. Haber kanallarını kapatıp boş magazin programlarını izleyebiliriz. Kim kiminle atışmış, kim kime çemkirmiş onları dinleyebiliriz.

Biraz saçmalık hepimize iyi gelebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar