Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

TAYFUN BEY

Evsizlerin nasıl evsiz kaldıklarını bilir misiniz?

Sokakta yatan birini görsek kafamızı çevirip gideriz. Serseri deriz, pis deriz, ayyaş deriz. Evsiz olmanın bir tercih olduğunu zannederiz. 

Bu mümkün olabilir mi?

Hadi düşünün şimdi. Ne kadar serseri, ne kadar ayyaş olursa olsun, kim sıcak bir ev istemez ki?

Hepimiz eşit doğarız. Eşit yaşam hakkına sahip doğarız. 

İyi bir hayat için doğarız. 

Dünyaya gelen her bebek umuttur. İyi dileklerle karşılanır. Ağzında gümüş kaşık yoksa bile umuttur bebek. Şansı açık olsun diye umutla karşılanır. İşte o şans gelir veya gelmez. Kiminin oturduğu klozette ısıtma, kiminin çatısında delik olur. 

Şans işte. 

Kimse sokakta kalmak istemez. 

Sokakta kıvrılıp yatanları düşünürüm yanından geçerken. İlk aklıma gelen onun da bir zamanlar çocuk olduğudur. Neden bilmem hep çocukluklarını düşünürüm. Bir zamanlar sevildiği bir evi olduğunu. Veya sevilmediği. Ama bir evi olduğunu. O evden sokağa bir gecede düşmediğini bilerek, o uzun yolculuğun nasıl başladığını düşünürüm. 

Hayalleri olduğunu düşünürüm. Hayal kurmayan insan olur mu?

O hayallerin ne zaman bittiğini, ne zaman ve nasıl tükendiğini. 

image1-010.jpg

İşte Tayfun Bey onlardan biriydi. 

Mavişehir sahilinde yaşardı. Banklarda yatardı. İçerdi Tayfun Bey. Kimseye zararı yoktu ama. 

Kendinden başka. 

Cumhuriyet gazetesi okurdu. 

Konuşanlar anlatır, çok efendi çok bilgili biriydi. 

Ne olmuştu da sokaktaydı peki? Onun da eskiden herkes gibi bir evi ailesi vardı evet. 

İşi vardı. Bir gün annesi hastalandı. Ona bakmak için işini bıraktı. Anne öldü, o parasız kaldı. Parasızlık yavaş yavaş bitirir insanı. Bir gecede değil. 

Önce çareler tükenir. En sonunda gidecek yer kalmayınca sokakta bulur insan kendini. 

Tayfun Bey de uzun bir yoldan yürüyüp geldi sahildeki bankına. 

Zamanla kendine yeni arkadaşlar edindi. Hiç kazıklamayacak, güvenilir dostlar. 

En soğuk gecelerde sarılıp uyuyacağı dostlar. 

Tayfun Bey hayattaki gerçek dostluğu köpek arkadaşlarında buldu. 

Öyle ki, onlar doymadan kendisi doymadı. Topladığı yiyecekleri onlarla paylaştı. Az değildi sayısı. Yedi adet köpek. 

Ben bazen iki taneyi beslemek için zorlanıyorum. Çünkü öyle kuru hazır mama yemiyorlar. Çeşit yaratmak gerekiyor. Zor iş. 

image2-005.jpg

Ona hiç zor gelmedi ama. Yıllarca o çocuklara yemek topladı. 

Az buz değil, gidip Yayla kasaptan kemik alıp verirdi. 

Onlar doyunca o da birşeyler yerdi. 

Daha çok içerdi ama. Zararsız sessiz, dostları yanında yerken o içer sonra kıvrılıp uyurdu. Ne hayat ama...

Sizce bu hayatı kendisi mi istemiştir? 

Belediye tabii ki onu düşkünler evine almayı teklif etti. İstemedi. 

Köpeklerinden ayrılmak istemedi çünkü. 

Onlar ne yer diyordu ben gidersem. 

Köpeklerim dedi durdu senelerce. 

Köpekleriyle yürüdü, köpekleriyle yedi, köpekleriyle uyudu, uyandı. Bir gece yattı ama uyanamadı. Soğuktu, çok soğuktu. 

On dakika sokakta yürüyünce yüzünüz donuyordu. O kadar soğuktu. O gece donarak öldü. Uykusunda öldü Tayfun Bey. 

Hayalleri vardı, istekleri vardı bir zamanlar. Herşeyden vazgeçmeden önce onun da güldüğü, mutlu olduğu günler olmuştu. İnsandı çünkü. Hepimizin sahip olduğu haklara sahip olarak dünyaya gelmişti. 

Küsmeden önce herkese, onun da dostları vardı. Aşkları vardı. Ailesi vardı. Vazgeçmişlik öyle birşey ki, ordan geri döndüremezsiniz kimseyi. 

Küsmeseydi keşke Tayfun Bey. Hayat onu bu kadar küstürmeseydi daha doğrusu. 

Arada sırada sürprizler yapsaydı hayat ona. Güzel sürprizler. Hayat ondan on alırken, bir de verseydi keşke. Biraz olsun güldürseydi hayat. 

Hiç kimse sokakta donarak ölmemeli. Hiç kimse sokakta kalmamalı. Hayat kimseyi böyle küstürmemeli. 

İş işten geçtikten sonra konuşuyoruz şimdi. Ne yapabilirdik diye soruyoruz kendimize. 

Aslında çok şey yapabilirdik. 

Şimdi ah vah dememek için yapacak çok şey vardı. 

Birlikten çok ama çok büyük kuvvetler doğuyor. Eğer ki zamanında birleşebilseydik, bir iş bulurduk önce. Bir ev sağlardık. Köpekleriyle yaşamak istiyordu madem, ona bir konteyner ev sağlayabilirdik. Çalışamıyorsa da yemeğini , yatacak sıcak bir yatağını sağlardık. Önce hayatla barıştırırdık. Çok mu imkansızdı? 

Değildi elbette. Biliyor musunuz, hiçbirşey imkansız değildir. İmkansız olan şey Tayfun Bey gittikten sonrasıdır sadece. 

Geçmiş olsun. Bir hayat gözümüzün önünde eridi, yok oldu gitti. 

Ondan geriye bu fotoğraf kaldı. Daha yeşil Karşıyaka için çalışıyoruz diyen belediye levhasının altında kıvrılmış uyurken, yanıbaşında köpeklerinden bir tanesi ve hemen başının üstünde bir paket köpek maması. Bu kadar işte hayatının özeti. 

Geride kim kaldı derseniz onun yolunu gözleyen yedi tane köpeği kaldı. Hep bekleyecekler. Hep özleyecekler. 

Acılarına yapacak birşeyimiz olmaz. Ama karınlarını doyurabiliriz. 

image2-005.jpg

Doyurmak için çok şey yapabiliriz. 

Bir golden çetesi vardı hatırlarsınız. Bodrum'da Şenol Kaptan'ın baktığı 12 tane golden retreiver vardı. Benzer hikayeler. Şenol kaptan öldü, köpekleri ardından öylece kalakaldı. 

Ama onlar goldendı. Bütün Türkiye seferber oldu. Sonunda birbirlerinden ayrılmadan sahiplenildiler. 

Bu çocuklar o kadar şanslı olmayacak maalesef.  Golden değiller çünkü. 

Bari huzurları yerinde olsun, karınları doysun. 

Gönüllüsü çok, herkes seferber oldu. Karınları doysun diye her gün arı gibi çalışıyor gönüllüler. 

Gönül ister ki, belediye mesela bir restoranla anlaşsın.  Her gün düzenli olarak artan yemekler toplansın. Bu çocuklara yemekleri verilsin. Ama benimkisi hayal tabii. 

Hayallerim gerçek olana dek Tayfun Bey'in çocukları gönüllülere emanet. 

Tayfun Bey hepimizi affetsin. Yanından yürüyüp gitttiğimiz için, seferber olup yüzünü güldüremediğimiz için. 

Huzurla uyu Tayfun Bey. 

Önceki ve Sonraki Yazılar