Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

ZEHİR

Tuhaf zamanlardayız. Kendimizi güvende hissedemeyecek kadar tehlikeli zamanlardayız.

Tehlikenin insandan, kötü niyetten gelmesinin yanı sıra anlamsız hastalıklar ve ölümler çağındayız.

Hatırlıyor musunuz, eskiden çocuklar hasta olmazdı.

Gencecik insanlar ölmezdi.

Hastalıklar grip gibi sıradan değildi.

Şimdi diyecekler ki, eskiden sosyal medya yoktu duymuyorduk.

Hiç öyle değil.

Eskinin sosyal medyası şimdinin yaşlı başlı insanları. Sorun, anlatsınlar size.

Onların zamanında pat diye ölen gençler, hasta doğan çocuklar var mıymış?

On yaşında çocuk kalpten ölüyor. Kalp sorunu olduğunu gösterir evet. Ama neden?

Yirmi yaşında gencecik insan kalpten pat diye düşüp ölüyor.

Sapasağlam insanlar patır patır ölüyorlar.

Bilim kurgu filminde gibiyiz.

Şimdi de bir virüs belası gelmiş, kimine çarpıyor, kimini devirip kimine bir şey yapmadan yürüyüp geçiyor.

Ne çok hasta çocuk var.

Kimi hasta doğuyor kimi bir kaç seneye kalmadan hastalanıyor.

Nasıl oluyor da dünyaya gelen çocukların büyük yüzdesi alerji geliştiriyor?

Herkes tiroid mesela. Kime sorsan mutlaka ilaç kullanıyor. Genç yaşlı fark etmez.

Peki neden?

Mayın tarlası gibi hayatlarımızda neden her bastığımız yerden bir hastalık fışkırıyor?

Neden eski insanlar hala sapasağlam ama yeni doğanlar hastalıklı?

Çok basit aslında. Cevaplar bizde, hepimizde. Çözümler de öyle.

Hayatımızın her yanı kir pas içinde çünkü.

İçtiğimiz sudan yediğimiz ekmeğe kadar.

Aldığınız gıdaların etiketini okur musunuz? Okumuyorsanız bugün gidip kilerinizi açın ve orada duran paketlerin etiketlerini okuyun.

Kimi açık seçik yazıyor koruyucu maddesinin tam ismini. E4124 yazıyor mesela. Nedir bu? Bir koruyucu madde. Sizi korumuyor ama. Gıdayı koruyor. Bozulmasın, uzun uzun rafta bekleyebilsin diye gıdaya konulmuş bir madde.

Bir de açık açık yazmayanlar var. Emulgator yazıyor. Siz sanıyorsunuz ki bir gıda maddesi. O da bir koruyucu. E bilmem kaç numaralı.

Salatanıza sirke koyuyorsunuz. İçinde ne var okudunuz mu?

Fırından ekmek alıyorsunuz, günlerce bozulmuyor. Oysa koruyucu katılmamış ekmek bir sonraki gün taş gibi olur.

Yedikçe içinizi bozuyorlar. Hücrelerinizin yapısını bozuyorlar.

Hadi paketli gıda almadınız, domates aldınız.

O domates size nerden geldi bakalım.

Tarım ilacından ne kadar nasiplendi. Kilo kilo mu yedi tarım ilacını?

Veya güvenli bir tarım ilacı kullandı mı? Biliyor musunuz?

Nereden bileceksiniz. Gidip pazardan alıyorsunuz. Pazar köylünün yeri köyden diyorsunuz. Köyde ilaç olmaz diyorsunuz.

Her yerde ilaç var, her yerde.

İyi tarım yazıyor bazısında. İyi tarım ne demek? İnsan sağlığına zararı olmayan, kalıntı barındırmayan tarım uygulaması demek.

Bir yerde kötünün iyisi.

Organik domates de var. Ama tabii organik olması için belli bir kilometre içerisinde tarım ilacı olmaması şartı var. Mutlaka o domates de etkileniyor. Ama ilaçlı domates kadar değil.

Dikkat eden var, hiç umursamayan var.

Bence bütün dikkatimizi vermemiz gereken yer burası.

Soluduğumuz hava bile zehirliyken, bütün insanlığın sağlıklı olmasını nasıl bekleyebiliriz ki?

Çocuklar hasta, gençler hasta, kalpler erkenden bozuluyor, organlar hata veriyor. Giderek bozuluyoruz.

Bozulan bedenlere ilaç kullanıyoruz. İlaçta ne var? Koruyucu madde.

Yanına vitamin alsam? Onun da koruyucusu en yükseğinden.

Kaçabilir miyiz sizce? Mümkün değil.

Sadece azaltabiliriz. Bedenimize aldığımız zehirleri azaltabiliriz.

Az ilaçlı veya ilaçsız, hormonsuz, temiz yiyecekle başlayabiliriz.

Doğal ürünler kullanabiliriz. Temiz gıdalar tüketebiliriz.

Elimizden geleni yaparsak eğer bir şeyleri değiştirebiliriz.

Çünkü her şey kirlenmemişken, çok eskiden, bedenlerimiz de temiz ve sağlıklıydı. Biraz farkındalıkla eskiden olduğumuz halimize dönebiliriz bence...

Önceki ve Sonraki Yazılar