Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

AİLE TERBİYESİ

7-8 yaşlarındayım. Misafirliğe gitmişiz. Babaannemin arkadaşlarının evindeyiz. Ben bir kenarda oyun oynuyorum.

Ikram saati geldi, masaya kekler, börekler, pastalar servis edildi. Koşarak masaya gittim, bana da bana da diye. Çocuğum tabii, düzen, nizam anlamam bilmem. Aldım elime tabağı bana ondan bana bundan diye sipariş veriyorum. Yedim hemen zılgıtı.

Sana sorulmadan atlamayacaksın masaya, çok ayıp. Önce sana sorulmasını bekleyeceksin.

Teklif edilmeden masadan birşey almamayı o zaman öğrendim.

Sorarlardı bana nasılsın Banu diye. Cevabıma yıllarca kendim bile çok güldüm. “çok teşekkürler, çok mersi, siz nasılsınız?”

Elimden gelse daha da teşekkür edeceğim. Bunu tam olarak hatırlamıyorum ama yüksek ihtimalle yine bir azar işitmişimdir, sonra dilime yerleşmiştir.

Birgün evden apartman görevlimize evdeki yemekleri verdi babaannem.

Akşam arkadaşım geldi. Birlikte yemek yerken, dün gelseydin pilavlı börek vardı ama bugün babaannem Casım efendiye verdi dedim. Hop yine ben azarı yedim.

Çok ayıp, öyle söylenmez. Yaptığın sevap anlatılmaz.

O yaşlarımda çok anladığımı söyleyemem tabii ama kural oldu bende.

Birkaç sene önce, müdürümle toplantı yapıyorum. Yapılan zam az gelmiş, bu kadar başarım karşısında daha çok olmalıydı diyorum. Şu hesabı bu kadar kara geçirdim diye anlatıyorum. Ama bunları bana göstermedin ki diyor. Şov  yapmadın diyor yani daha açık söylemek gerekirse.

İşe ilk başladığım yıllarda gecenin bir yarısı saat 02:00 civarında mail yazıp müdürünü de ekleyen çalışma arkadaşlarım vardı.

Konunun müdürle ilgisi olmadığı halde ekleyip haber verirlerdi. Bak ben sabahlara kadar çalışıyorum.

Oysa bu bana gülünç geldi hep. Şov kokan hareketleri sevmem. Belki de öyle öğrendiğim içindir. Belki aile terbiyem buna müsait değildir.

Ne sevap yaparken ne iş yaparken anlatmayı sevmem.

Ben neler yapıyorum, şu neler yapıyor diye anlatanlar bana çok çaresiz görünürler. Çok acınası.

Işi bir kenara koyalım, sevabın , iyiliğin çetelesi tutulmaz. Kim kime ne kadar iyilik yapmış, cebinden ne kadar harcamış nasıl emek vermiş konuşulmaz, ayıptır.

Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek derler. Bırak sol eli, ta Karadeniz duysun isteyenler var. Belki takdir edilme ihtiyacı. Bak falanca ne büyük sevaplar işlemiş, vallaha bravo denilince bir çeşit mutluluk oluyordur bünyede.

Çocukken öğrendiklerimden yola çıkarak, kendi babamın evinde bile sormadan dolabı açmam, açlıktan ölsem teklif edilmeden sofradaki yemeğe elimi sürmem. Bir  sevap yapsam susar kendime saklarım. Varsın insanlar bilmeyiversin.

Sağ elin verdiğini sağ el bile bilmesin. Öylesi daha güzel.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar