Eylül Ayça Karakuş

Eylül Ayça Karakuş

BUGÜN ANNESİZLİĞİMİN 8.YILI 

Bugün  “Annesizliğimin 8. yılı “

Karanlıkta duyduğum korkuyu, güvensizliği, kimsesizliği her yıl bu tarihte kat ve kat fazlasıyla yaşıyor olmak ne kötü bir duygu...

Zamanla geçecek diyen herkese, zamanla öfkem büyüdü. Ne çok ezbere konuşulmuş sözleriniz varmış meğerse...

Her anneler gününde hissettiğim derin bir acı var... 

Çocukluğum sanki derin bir kuyunun içine saklanmış ve oradan çıkmak istemiyor. 

Gün yüzü görmeden, bir başkasının sesinden anne sözünü duymadan oracıkta hayatıma son vermek istiyorum.  Gözlerimi sıkıca yummak ve annemle birlikte geçirdiğim en son günümüze sarılıp, o günü tekrar yaşamak istiyorum. 

20210509_012147.jpg

Annemin son günleri hastane odasında geçmişti. Dört duvar arasında kalmaktan, ilaç kokularını ciğerine çekmekten, beyaz gömlekli doktorları görmekten, tedavilerden ve hastane yemeklerinden çok sıkılmıştı. Her gün bıkmadan, evine ne zaman gideceğini sorardı bana. Onu bir şeye ikna etmek ya da o konuyu geçiştirmek  hiç kolay olmazdı. Kaşlarını bi çatarsa işim işti... Alıngan bir çocuk gibi boynunu büker ve ağzını bıçak açmazdı. Evlatlarına küsmezdi lakin bir donuk bakışıyla küsmekten beter ederdi. Yarım ağızla; az daha sabret annem, yakında gideceğiz evimize derdim ve hastanenin penceresinden dışarıya bakarak gözyaşlarımı içime akıtırdım. Evine gidip ne yapacaksın ki; bak burada ne güzel bakılıyorsun, herkesin gözü üstünde, biz senin yanındayız daha ne istiyorsun annem derdim. 

Aslında ne istediğini adım gibi biliyordum da laf olsun işte aptalca anneme takılıyordum... 

Evine dönmeyi, balkonundaki çiçeklerini sulamayı, bir an önce mutfağına girip kendi elleriyle yoğurt çorbası yapmayı, babamı ve çocuklarını kurduğu sofranın etrafına toplamak istiyordu. Aslında çok bişey istemiyormuş ki...
 
Tam tamına sekiz yıldır anne evinde, anne eliyle yapılmış yemeklere hasret kalan biz olduk. Sıcacık bir gülümsemeye, kapıyı açtığında hoş geldiniz demesini, biraz telefona geç cevap versem “Neredesin de bakmıyorsun telefonuma Ayça” diyerek fırçalamasını, festikan kokulu patlıcan yemeğini, uykunun en tatlı yerinde ellerimi severek beni uyandırmasını, beni her sevdiğinde  dişlerini sıkarak aksi, inat ve tavşan dişli kızım demesini,  ne zaman evde fazla iş yapsam sen zayıfsın ağır işleri yapma belin ağrır diyerek yardım eli uzatmasını, ne giyersem giyineyim çok yakışmış maşallah diyerek nazar dualarını okumasını, biraz suratım yere düşse; kaldır o burnunu yerden de çirkin yüzünü görelim Ayça Hanım diyerek beni güldürmesini ve en çokta  sarılıp sarmalamasını doyasıya öpmesini özledim. 

img-20201017-wa0001.jpg

Her anneler günü ile doğum günüm aynı güne denk gelir. Ben anneme hediye alırdım o ise hediyesini açmadan bana sarılır ve sen yıllar önce Allah’ımın bana verdiği en değerli hediyesin kızım derdi. 

27.yaşımda beni doğduğum güne küstüren, bu lanet olası hayata isyan ettiren ve seni benden alan kadere küfürler ettiren bir kız çocuğu bıraktığın için sana çok kırgınım anne. Daha tutamadığın çok sözlerin vardı. Sen gidince türküler yarım kaldı, hikayem günden güne eksildi dahasını söyleyim mi anne? Her anneler gününde, her bayramlarda yüreğimdeki kuşlar senin diyarına göç etti anne. 

Bugün tarih yine anneler günü ve benim doğum günümü gösteriyor. Dört gün sonra ise bayram kapıyı çalacak. Sen gittiğinden beri hiç birinin benim için  önemi yok. 

Gözlerin yoldadır diye, beklersin beni diye ;  senin diyarına kuşları uçurttum anne...

Kuşların kanadına ciğerimi dağlayan yokluğunu ve dilime mühürlediğim  anne sözünü iliştirdim anne. Seni çok seviyorum ve seni çok özledim Suzan, Suzi... 


Eylül Ayça Karakuş

09.05....... 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.