BUTİMAR

Butimar, Pers mitolojisinde adı geçen efsanevi bir kuştur. Tatlı su içmeyen deniz suyuyla beslenen Butimar, denize çok aşıktır.öyle ki her gün sahile iner, kanatlarını açar ve uçsuz bucaksız güneşin altında parıldayan denizi seyre dalar. Susadığı zaman da denizin kuruyacağı korkusu ile tek bir yudum bile içemez. Sadece izler denizi. Sonunda vücudu dayanamaz, susuzluktan can verir. Butimar’dan sonra da hayat devam eder.

Butimar, çok yükseklerden uçan bir kuştur ama üç durumda uçamaz. Kar yağınca, müzik sesi duyunca ve aşık olunca. İşte bu yüzden de Butimarlığını kaybeder. Bizim için de böyle değil midir?

İnsanoğlunun anlam arayışının temsili olan mitoloji, her hikayesiyle bize gerçekten çok önemli notlar aktarmakta. Bu hikayeyi de ilk okuduğumda hepimizin içinde bu kuştan bir parça taşıdığımızı düşündüm. Butimar’ın denizin kurumasından korktuğu için su içmemesi… Bu güzel duyguyu yaşayamaması… Hayatlarımız içinde ne çok şey bizim için de öyle. Parası olup harcayamayanlar, hep biter korkusuyla yaşayanlar. Tabi ki zamanı gelince para bitebilir ancak ya korkuyla yaşadığımız onca zaman. Zamanı geri alma şansımız var mı? Bizi biz yapan, sahip olduklarımız değil bu hayata hangi renklerle dokunduğumuzdur. Yolculuğumuzun nerede biteceğini bilmiyoruz ama bu yolculuğun standartlarını biz belirleyebiliriz. Belki de Butimar gibi kenardan seyredip durmak yerine eyleme geçmeliyiz. Evet eylem. Çoğu zaman anlamsızca geri durduğumuz eylem. Birçok şeyi sevebiliriz, düşleyebiliriz, isteyebiliriz ancak eyleme geçmeden onun hakkını verme şansımız yok. Biz, eylemlerimizle var oluruz.

Bizi eyleme geçiremeyen şey, korkudur evet ama bize de bir faydası yoktur. Korkularımızla yüzleşme cesareti eylemin de başlangıcını oluşturabilir. Belki bir kere adım atmak, işte o adım hayatımızda pek çok şeyi değiştirebilir diye düşünüyorum. Çünkü sonunda öyle ya da böyle bu hayattan ayrılacağız. Bize bir kere sunulmuş bu hayatı hakkıyla yaşamak, en büyük hayat amacımızdır bence.

Butimar hikayesini aza kanaat eden, derdinden hiç şikayet etmeyen hatta bu derdiyle için için mutlu olan insan portresi olarak da okuyabiliriz. Acılarla beslenmek, eski dünyanın bir parçasıydı bence. Hayatın yavaş aktığı dönemlerde insanoğlu hayatla ilgili olgularını destansı bir şekilde yaşayabiliyordu. Bugün buna vaktimiz yok. Her şey bir anda değişiyor. Bunu iyi bir şeye dönüştürme vaktimiz de kısa. O zaman ya eski dünyanın ritminde yok olacağız ya da değişip dönüşerek kendimizi yeni baştan inşa edeceğiz.

Yükseklerde uçan bir kuş olarak müzik sesi duyduğunda uçmayı bırakması, anlamlıdır aslında. Bazen de hayatın akışı içinde kendimizi bir anlığına bırakmak isteriz güzelliklere. Az önce bahsettiğimizin tersine, hayat o anda durur ve biz sadece seyirci oluruz. Güzelliğin peşine takılırız. Burada devreye haz girer. Ama bunun sınırlarını biz belirleyebiliriz. Bizi nereye kadar etkilemesine izin vereceğiz?

Belki burada bahsettiğimiz bir kuş belki de hayatı erteleyip ertelememe konusunda eylemsiz kalan insanoğlu. Nasıl okursak okuyalım bu hikayeyi eylemlerimizden biz sorumluyuz. Butimar gibi hayatın kıyısında korkularla bekleyip ölebilir ya da yüksekten uçma becerilerimizi kullanarak hayatla yüzleşerek yaşayabiliriz. Karar sizin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.