ÇIKAMAMAK

‘’ İnsan bir daire içinden çıkamadığı vakit, daire dışındaki eşyayı ne garip bir biçimde yargılıyor. Yalnız gördüğünü var sanıp öbür şeylerin varlığına inanmak istemiyor. Özellikle o şeylerin varlığı içini okşamıyorsa.’’ der Fazlı Necip bir yazısında. İlk okuduğumda bu cümlelerden çok etkilendim çünkü nasıl dar çemberlere hapsedildiğimizi ve bunu bile isteye yaptığımızı ne kadar güzel anlatıyor bize. 

Neden bir dairenin içinden çıkamayız, ne oluyor da bu daire, bütün hayatımızı belirleyen sınırları oluşturabiliyor? Böyle söylediğimizde sanki daireler içinde hapsolma fikri bize çok itici gelebilir ancak görünmeyen daireler içinde olmamız gerçeğini değiştirmez bu.

Tercihlerinizi düşünün. Her seçeneği denedikten sonra mı karar verdiniz yoksa sizin için en iyisinin seçtiğiniz olduğuna mı karar verdiniz. Muhtemelen çoğu şeyde seçiminiz ikincisi olacaktır. Çoğumuz seçeneklerimizin farkında olmadan birkaç seçenek içinden seçim yapar ve bunun bizim için en iyisi olduğunu düşünürüz. Peki nereden biliyoruz?

Ayrıca bizden olmayanı yok sayma ve garipseme eğilimini de beraberinde getiriyor bu. Toplumsal normlar, yetişme biçimlerimiz, doğduğumuz şehirler bütün bunlarda etkili oluyor ve farkında olmadan seçimlerimizi bunların ışığında yapıyoruz.

O zaman soruyu tekrar soracağım: En iyisinin seçtiğimiz olduğunu nereden bileceğiz? Bize bir seçme şansı tanınsaydı ve hiç denemediklerimizi deneyimleme şansı tanınsaydı, ne yapardınız? Aramızda denemeyenler olacaktır diye düşünüyorum ancak bunu değerlendirmenin bize neler katacağını hayal edemiyorum bile. 

Bir şehirde doğmak, okumak, başka bir şehirde yaşam sürmek, çalışmak, emekli olmak ve emekliliğin keyfini sürmek. Böyle durumlarda aklıma hep Milan Kundera’nın ünlü kitabı gelir aklıma: Yaşam Başka Yerde.  

Burada sanırım ilk karar vermemiz gereken, çıkmak istiyor muyuz? Şu durumda önce kendi sınırlarımızı yıkmakla başlamalıyız. Bu hayata niye geldiğimizi sorgulayabiliriz. Durumumuz ne olursa olsun hayatımızda fark yaratmak mümkün. Dairenin dışına bir kere adım attık mı devamı gelir diye düşünüyorum. Bu kadar kolay değil, dediğinizi duyar gibi oluyorum. Zaten bu cümle bizim görünmez iplerle dairenin içinde kaldığımızı göstermiyor mu bize?

Yapmak istediklerimiz için bazen zamanın az olduğunu düşünür bazen de harekete geçmek için geç kaldığımızı düşünürüz. Zamanı belirleyen kim ki! Biz atmış yaşında artık bir şey yapamayacağımızı düşünürken yetmiş yaşlarında bir turist gördüğümüzde şaşırırız. Bunu hemen zengin oluşuna bağlarız. Hedefini bu şekilde çizdiğini ve kalıplara takılmadığını fark etmeyiz. 

Ben bir şeyi çok istediğimizde ama gerçekten çok istediğimizde gerçekleştirebileceğimize inananlardanım. İsteğin bize itici gücü oluşturabileceğine yürekten inanıyorum. Bir şey yapamayacağımıza inanırsak yapamayız. Bunun tersini düşünelim o zaman. 

Hepiniz bilirsiniz karınca öyküsünü. Hani sormuşlar karıncaya nereye gidiyorsun, diye. Bizimki de demiş ki: sevdiğimin yanına. Bu ayaklarla varamazsın ki, demişler. Karınca da: Olsun varamasam da yolunda ölürüm diye cevap vermiş.

Denemeden bilemeyiz değil mi sevgili dostlar. Önce daireden çıkmayı deneyelim. Bakalım bu dairenin dışında bizi neler bekliyor. Belki de yaşamın başka yerde olduğunu fark ederiz ve bizim için uzun bir yolculuk başlar. Kim bilir!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.