De hele!

Şimdi sen  nasıl anlarsın ki  beni ,eli kolu bağlanmış günlerimin kayboluşlarında?

Ayağı dışarda kalmış yüreğimin soğuduğunu,

ceketsiz gezen anılarımin ayazını sen nasıl anlarsın ki?

Yağmurlar boğarken evlerin ışıklarını sessizliginle ve ben de o evlerin zillerini tek tek çalıp sana koşmak  isterken soluğumun bağının  çözüldüğünü

Ömrüm de suyu çekilmiş kıyılarda yaşlı bir denizci gibi dolaşır dururken ben  fırtınaları önüme katıp açık denizlere koşarken sen beni nasıl anlarsın ki?

Şimdi söyle de seni sana neyi, nasıl anlatayım , de hele!!

Yatacak yeri olmayan cümlelerini mi

Boğazına kadar dolmuş ihanetinlerini mi

Duvarlara asıp gittiğin sahte gülüşlerini mi yazayım eskimiş ,bir kenarda unutulmuş , parmak izlerini bıraktığın bir ajandaya de hele!!

Çocukluk işte!

Kararmış kaldırım taşlarına gizlendi çocukluğum!

Taze simit kokusu ve bir gazoz kapağında kaldı  o beyaz saçlı adamın mavi gözleri ..

İnatçı soğukların en sıcağıydi ufak tefek bir kardeşin elleri..

Sokaktan geçen satıcının sesiydi hayata marşlar söylemek.

Bir kurşunluk atıma bakardı düşlerin uykudan sıçraması..

Kararmış kaldırım taşlarının sesine karışırdı anamın nasır tutmuş çığlığı..

Üç tekerlekli bisikletle hayatı yokuşa süren çocukların dizleri kanardı..

cam kenarınlarina dizilen çiçekler şahitti hayallerin toprağa düşmesine.

Ermeni bir kadının baş örtüsünden dökülürdü savrulmuşluğun isyanı.

Ve ben

Yan yana dizilmiş evlerde çoğalan yalnızlıkları görürdüm..

Çocukluk işte!!

Filiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum