Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

DÜNYANIN SONU

Vapura binerken, özellikle sabah ayazında tam köşe fena rüzgar alıyor. O yolu yürüyüp vapura binmek sadece otuz saniye ancak o sırada gözleriniz yaşarıyor rüzgardan. O rüzgarın da etkisiyle epey bir üşüyorsunuz.

Vapura binince bir rahatlama geliyor. Sıcacık içerisi. Camlar kapalı, konforlu. Kapıları da kapatıp sizi üşütecek tüm engelleri kaldırıyorsunuz.

Otuz saniye süren bir rüzgarla üşürken biz, denize düşmüş minicik bedenleri düşünüp donuyorum. Hiçbirşeyden habersiz, anne babasının elinden sıkı sıkı tutan minik bedenleri düşününce sahip olduğum konfordan utanıyorum.

Politikayı sevmem. Çok da anlamam. Anladığım tek politika Atatürk’ün vatanı korumak için yaptıklarıydı. Tarih kitaplarından hikayesini okuyup öğrendiğim şey, politika ise onu biliyorum ben.

Şimdiki tuhaf savaşa anlam veremiyorum o yüzden.

Kimin başlattığı, kimlerin suçlu kimlerin suçsuz olduğu çok ilgilendiğim tarafı değil bu meselenin.

Akın akın kaçıp bir yere sığınmaya çalışan insanlarla ilgileniyorum.

Ve evet, ben de ülkemde istemiyorum. Çünkü aynı dili konuşmuyoruz, çünkü aynı adetlere sahip değiliz. Kültürlerimiz fena halde farklı. Ayrı dünyaların insanlarıyız. Istiyorum dersem büyük yalan olur. Istemiyorum çünkü kendi ülkemiz kendine bakmaktan acizken başka ülke insanını kaldıracak güce sahip değil.

Ama o çocukların haline üzülmeden edemiyorum. Bu kadar sefaleti, işkenceyi hak etmek için ne yaptı onlar?

Aylan bebeğin sahile vurmuş bedenine aylarca ağladı herkes. Illa ki bir bebek daha mı sahile vurmalı dünyanın dikkatini çekebilmek için?

Boğazından kurşunlanmş bir adam fotoğraf vardı gerçi. Ancak bebek olmadığı için yeterli ilgiyi göremedi.

Bu savaşı kim çıkardı sahi? Neyin savaşıydı bu?

Kim kendinde hak gördü bu insanlara bu işkenceyi yaşatmaya?

Filler tepişir, otlar ezilir misali, insanlar otlar kadar basitçe ayaklar altında eziliyor.

Işıklar kesilip karanlıkta kalsa bir çocuk, yıllarca travmasını atamazken, karanlık sularda, soğukta, acıkmış, susamış halde yaşamak zorunda kaldığı travmayı nasıl atlatacak peki?

Kimsenin umurunda değil tabii ki. Büyüklerin bol sıfırlı dertleri var, üç beş çocuk boğulmuş ölmüş kime ne.

Çocukların ölümünü izlerken, vicdanların da ölümünü izliyorum. O daha tehlikeli. Iki adım mesafede olmak ve duygusuzca izlemek. Taş olsa çatlar, orta yerinden yaş akar da ordaki taş kalpli insanın ne gözünde yaş var ne kalbinde merhamet. Elinin bir işareti ile dünyayı yerinden oynatmaya gücü olan adamlar sadece seyrediyor.

Dünya her geçen gün daha duygusuz daha acımasız insanları büyütmeye devam ediyor.

Bence dünyanın sonunu savaşlar, doğal felaketler değil kalbi taş kesmiş insanlar getirecek.

Önceki ve Sonraki Yazılar