Her Şey Yerli Yerinde

Her şey yerli yerinde havuz başında servis

Bir dolap gıcırdıyor uzaklarda durmadan

Eşya aksetmiş gibi tılsımlı bir uykudan

Sarmaşıklar ve böcek sesleri sarmış evi

Tanpınar’ın anlamlı şiiri bu güzel dizelerle başlar. Geçmişteki birine olan özlemini dile getiren şair, hayatında her şey aynı gibi görünmesine rağmen yitip gidene bir ağıt yakar devamında. Bu şiirin beni bu kadar etkilemesinin ardında kocaman bir Pandemi var sanırım. Bizden hem çok şey götürdü hem de sanki hiçbir şey götürmedi.

Peki ya değişen alışkanlıklarımız ve bakış açılarımız! Yaşamın kıymetini daha mı bir bildik bilemem ama yaşamın canını nasıl çıkarırız onu öğrendik. Özellikle para harcama alışkanlıklarımız çok değişti. Ya dibine kadar harcamayı öğrendik ya da hiç harcamamayı. Zamanla orta kesimin azaldığı gibi biz de aşırı uçlarda yaşamayı öğrendik. Bakın etrafınıza ne dediğimi daha iyi anlayacaksınız. Bu ömrün bir kere verildiğini fark ettiğimiz andan itibaren yarınlar yokmuşçasına yaşamak, temel düsturumuz oldu.

Kendimizi çok değerli gördüğümüz bu dünyada aslında çok da önemli olmadığımızı fark ettik. Sebebi ne olursa olsun basit sebeplerden ölebileceğimizi fark ettik. Basit sebepler derken küçümsediğimi düşünmeyin ancak bu kadar büyük bir teknolojik devrim içinde acizliğimiz biraz daha netleşti.

Önemsizleşmek, insanın bu dünyada kaldıramadığı duygulardan biri. Eşimizin, dostlarımızın, çocuklarımızın bizi önemli kabul etmesini isteriz. Önemli hissettirecek davranışlarda bulunmalarını isteriz. Evet Pandemi’ de bütün insanlık hayatın devamı için canını dişine taktı. Ancak sebebini bilmediğimiz bir biçimde huzursuzluğumuz da arttı. Kimin, niçin yaptığını tam olarak bilemediğimiz bu durum, bizim bu dünya üzerinde çok da önemli varlıklar olmadığımızı duyumsattı bize. İşte bununla yenişemedik. Değersizleşmek hayatın bu yüz yılda bize hediye ettiği bir duygu durumu.

Öznemiz değersizleştikçe ürettiklerimiz de değersizleşti. Ancak böyle olmasına rağmen bir o kadar da değeri arttı. Tuhaf bir ikilem. Sahip olmak için kılımızı bile oynatmayacağımız şeylere şimdilerde sahip olmak için inanılmaz bedeller ödemeye razı hale geldik. Ya benimsin ya kara toprağın nağmeleri havada uçuyor. ‘’Al, Sahip ol, Tüket, At’’ yeni mottomuz oldu. Neydi bizi bu kadar bu ikilemin içine çeken, ayrıca konuşulması gereken bir durum.

Duygularımız da bundan nasibini aldı. Duygu erozyonu diyebileceğim bu durum geri dönülemez bir noktada. İlişkileri de alıyoruz, tüketip atıyoruz. Makine yaşlanması duygu yaşlanmasını da normalleştirdi. Nasıl ki artık makinelerin kullanım ömrü azsa ve bunu normal karşılıyorsak duygularımızı da eskitmeyi normal karşılamaya başladık. Kimse bir önceki yüz yılın yavaşlık felsefesini özlemiyor olabilir. Ancak insanın genetik hafızasında sindirmek yok mu? Nasıl ki sindiremediğimizi atıyorsa vücudumuz iki kere çiğneyip bırakılan ilişkilerle dolu etrafımız.

Hayatın değeri böyle mi anlaşılır bilemiyorum ancak bildiğim bir şey varsa hayatın bize öğrettiklerinden hiçbir şey almıyoruz. Değer vermemiz gereken birçok şeyin elimizden kayıp gitmesine seyirci kalırken gösterişin, şatafatın hayatımızı işgal etmesine izin veriyoruz. Hem değersizlikten dem vuruyoruz hem de değer elde etmek için hiçbir şey yapmıyoruz.

Her şey yerli yerinde ama biz yerli yerinde değiliz. Tanpınar’ın da dediği gibi tılsımlı bir uykudayız. Bir gün uyanırsak dünya aynı dünya mı insanlık aynı insanlık mı, göreceğiz. Sarmaşıklar sarmış kalplerimizi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.