HİÇ DÜŞÜNMÜYORUZ 

Üstüme çöken geceye içimin kasveti yayılıyor. Deklanşöre basıp ölümsüzleştiriyorum yüreğimdeki yangınları. Her göz kırpmamda film şeridi gibi geçen anıların ağırlıklarıyla birlikte, kafamı yastığa her koyduğumda içine daha çok gömülüyorum. 

Hangi hüznüme dönsem yüzümü, hep bir sevdiğimin imzasıyla karşılaşıyorum. Elinden tutup kaldıklarım, düşmemi seyretmekle yetinmeyip, tüm yaralarıma tuz basmalarına şahitlik ediyorum. 

Yara mı daha çok acıtıyor? 

Tuz mu? 

Yoksa o tuzu basan kişiler mi? 

 Ne çok hayat var bu şekilde sürüp giden. Elinden hiçbir şey gelmeden sadece günleri sayan. Dört duvarı olmadan mapus geçen hayatlar. Gülmeyi unutup derin bir hüzün gölünde kulaç atıp hiçbir yere varamadan ne ölen, nede kurtulabilenler.

"Gün bitti. Saat kaç. Bitecek mi gün savaşımız
Hak edilmiş hüzünlerimizde olacak mı bizim de
Dönüp dönüp arkamıza baktığımız
Bir dünya kalıntısı üstünde
Hak edilmiş hüzünlerimiz olacak mı bizim de"  
Diyor Edip Cansever.

Hüznü yaşayacaksak bile onu hak ederek yaşamalı. Acısı iliklerimize işlerken, yüreğimizde kalan izleri bile sevebilmeliyiz. Geçip giderken geride bıraktığımız yollara sıkıştırdığımız keşkeler bile bize ait değilken, hayatımızı sürüklendiği boşluklardan nasıl kurtarabiliriz? 

Aslında ne çok soru var hayata dair. Ne çok bilmece var. Ne çok karanlık var, aydınlıklara hasret. Ne çok acı var. Dümdüz, sade insan gibi yaşamak varken, kazananı da, kaybedeni de içine çekip hapis eden ne çok gereksiz savaşlar var.

Durupta hiç düşünmüyoruz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.