Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

KARİYER

Kariyer kelimesinden illallah demişleriniz vardır illaki. Aynı benim gibi. 

Kariyer yapmak, yükselmek, çok başarılı olmak, en iyisi olmak, daha çok kazanmak.  Daha çok, daha çok. 

İş hayatına girişim tam da aynı sebepten olmuştu. 

Kariyer yapmak. 

Babamla çalışıyordum eskiden. Sorumluluk almadığım, işimi kaybetme tehlikesi duymadığım dönemlerdi.  Ne yani babam beni kovacak değildi ya.

O dönemlerde bu "kariyer yapma" meselesi yeni moda olmuştu. 

Başarılı arkadaşlarımı, tanıdıklarımı görüp çok hevesleniyordum. 

Ben de aynı onlar gibi olmak istiyordum. Havalı, başarılı, ama gerçekten çok başarılı bir iş insanı olmak istiyordum. 

Böylece sıfırdan bir meslek edindim kendime. 

Yurtdışı bağlantılı olması daha da güzeldi. Her öğrendiğim yeni şeyle ufkum genişliyordu. 

Kariyer yapmanın verdiği azimle deli gibi çalışmaya başladım. 

Ne gece biliyordum, ne hafta sonu. 

Bana verilmemiş görevleri bile yapıyordum. Aferin aldıkça çok da hoşuma gidiyordu. 

Üstlerim beni takdir ettikçe daha da iyisini yapmak istiyordum. Ve yapıyordum da. 

O zaman aklımdaki tek hedef kariyerdi. Yürümek değil koşmak istiyordum. 

İş telefonum 24 saat yanımda ve hep açıktı. Bazı geceler saati kurup uyanır, açılmış olan ülkeye mesaj yazardım veya arardım. Çok sorunlu işi çözdüm böyle böyle. 

O dönemler iş hayatı benim için bir yarıştı sanırım. Hep birinci olmayı bu yüzden istemiş olmalıyım. 

Bayramlarda bile yanımda laptop, herkes denize girerken ben daha geç girerdim. Aman iş hallolsun yeter ki diye. 

Arıza bir müşterimin yarattığı stres benden kurdeşen olarak döküldü o yıllarda. 

Başka bir sorunlu müşterinin işi midemde gastrit yarattı. 

Ama yılmadım. İşim de işim dedim hep. En tepeye daha çok vardı ve ben mutlaka oraya çıkacaktım. 

Çok kalpler kırdım, çok insanı ağlattım. Hırsımla etrafımda kasırgalar yarattım. 

Tam o sıralarda yanıbaşımdaki iş arkadaşımı  hastalıktan kaybettim. İşine aşıktı, ve bazı durumlar onu çok çok üzüyordu. Müdürüm beni hasta etti dedi bir gün. 

Kelimeleri ilerleyen zamanlarda kulaklarımda dönmeye başladı. 

İster istemez sorgulamaya başladım. 

Gerçekten kariyer mi istiyordum?

Bunlar olurken, bakış açım yüksek derecede değişti. Tamamen başka bir pencerem vardı artık. Oradan bakmaya başlayınca hayatın çok başka bir yönünü keşfettim. 

Yaşamak. 

Nefes alarak yaşamak değil ama. Tadını çıkararak yaşamak. Keyif alarak, yavaş yaşamak. 

Fark ettim ki, sabah sekiz akşam sekiz çalışma hayatımı yaşarken, hayatı yaşamayı ıskalıyorum. O saatten sonra o kadar yorgun oluyordum ki, tek isteğim evime gidip dinlenmek oluyordu. İş için gerekli mailleri de kaçırmamak için, gecem de elimde telefonla geçiyordu. 

Çok erken kalktığım için çok erken de yatınca, yaşamak için hayat kalmıyordu. 

Böylece dur dedim. Kendime, işe, hırslara ve hızlara. 

Yükselmek daha çok koşmak demekse, o halde yükselince ne yapacaktım? Sırf daha çok kazanmak ve birşey müdürü olmak için koşmak istiyor muydum?

Bunları düşününce, iş hayatının kavgaları, hırsları gözüme çok komik görünmeye başladı. 

İşi alamayınca oturup ağlayanlara gülmeye başladım. Oysa ben de bir zamanlar onlar gibiydim. Bana da gülüyorlar mıydı?

Kendi cebine girmeyecek paranın arkasından ağlamak komik çünkü. 

Bunun adı olsa olsa delilik olurdu. 

Ben ağır çalışan bir makineysem, devri en düşüğe aldım ve devam ettim. 

Tam randıman, eksik değil ama gücün üzerinde de değil. Makinenin verebileceği neyse o kadar. 

Tabii benim Ferrari hızıma alışmış üstlerim huzursuz oldu. Sen Ferrarisin, kendine gel demeye başladılar. 

Yeni açılmış bir üst pozisyona neden başvurmadığımı sordu o zamanki üstüm.

Basitçe, artık kurdeşen dökmek, gastrit geçirmek istemediğimi söyledim.

Vermeden almak olmaz dedi. Hani sanki başarılı olmanın yolu sağlığı kaybetmekten geçermiş gibi. Onun da strese bağlı ne hastalıkları varmış. Senin de olsun diyor yani.  Cevap bile vermedim. Bizim frekanslarımız çoktan ayrılmıştı. Ne ben onu, ne o beni anlardı artık. 

Odadan çıktıktan sonra bir on saniye kadar düşündüm. Görevi kabul ettiğimi ve beraberinde gelecek olan uykusuz geceler, geç mesailer, tutması gereken hedefler hızlı film gibi geçti aklımdan. Daha düşünürken kanım çekildi. 

Kim delirmek istiyorsa görevi o alsın diyerek önüme baktım. 

Ve o gün artık eski ben olmadığımı iyice anladım. Artık stres değil huzur istediğimi, koşmaktan ziyade yavaş yavaş yürümek istediğimi anladım. Bunun bedeli daha az kazanmaksa ona da tamam dedim. 

Kendimdeki değişime ben bile inanmazken, insanların hayret etmesini de hoş karşıladım. Bir zamanların kocaman hırsları, koşuları artık bana yabancıydı zira. 

Ve yavaş yavaş, benim penceremden bakan insanları görmeye başladım. 

Kariyerini zirvesinde bırakan, köy hayatına geçenler, çocuğu için kurduğu kocaman hayalleri sıfırlayıp tası tarağı alıp sahil kasabasına yerleşenler.  

Onlara delirmiş diyorlar. Yok, onlar delirmedi. akıllandı.

Benim de aklım başına zamanında geldi diyelim. Yıllar çok da geçmeden, yaşlılık gelip elden ayaktan düşürmeden geldi. 

Bugün dünyaya bir çocuk getirsem, alır onu sakin bir kasabaya yerleşirim. 
Hırslara yem etmeden, hayatını keyif alarak yaşasın isterim. 

En iyi kolejde okusun, en iyi üniversiteyi bitirsin, en iyi şirkette çalışsın diye gereksiz bir çabadan uzakta. 

Yarış atı değil çocuk yetiştirirdim. Bırakırdım kararları o versin. İlla ki dayatmazdım o doğru bu doğru diye. Ezberlenmiş bir hayat değil, seçilmiş bir hayat yaşasın isterdim. 

Kariyeri çok hızlı giden bir terene benzettim çok sonra. 

İçinde türlü türlü insanlar, kimi iyi kimi kötü niyetli, herkesin derdi trende hayatta kalabilmek. Ve bir öndeki daha lüks kompartmana atlamak. 

Hem hızdan sersem oluyorsunuz, hem ayakta kalıp düşmemek için aşırı çaba sarf ediyorsunuz, hem de en iyiyi ortaya çıkartmak gibi dertleriniz oluyor. 

Ne anlamsız, ne gereksiz. 

Günün sonunda kaybolan zamanı da size kimse geri vermiyor. 

Ve şimdi düşününce, iş hayatına yeni başlamış ama çok bıkkın gençleri daha iyi anlıyorum. Gelecek görmüyorlar. 

Hayata koşarak başlıyorsunuz ve hızlanıyorsunuz. Ve rahatlamak için de yaşlanmayı bekliyorsunuz. 

Tabii bu anlattıklarım illaki para daha çok para diyenler için geçerli değil. Paraya rağmen huzuru tercih edenler için sadece...

Önceki ve Sonraki Yazılar