Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

SARI HIRKA

Beyaz, üzeri sarı incecik çizgili bir hırka. 

Bir insanı ne kadar üzebilir ki? O hırkaya bakınca aklına üşüşen anıların varsa eğer, üzer. 

Aynı anda güldürebilir de. Hani Çağan Irmak filmleri gibi, dağılmış ağlarken bir anda güldürebilir ya, işte öyle. 

Orada neler görürsünüz neler. 

O sevdiğiniz çorbanın kokusu mesela, burnunuza gelir dayanır. Sizi yemeğe çağırdığını duyarsınız. Hadi ama buz gibi oldu çorba der. 

 

Sonra başka bir kare gelir, mis gibi türk kahvesi kokusu eşliğinde. Kahveler alınmış, herkes koltuğuna oturmuş, bir kış akşamı ailecek en sevilen dizi izlenmekte. 

O yorumlar yapıyor, senaristle kavga ediyor, kızmış epey. En heyecanlı sahne kaçtı ama? Olsun. 

Ve sonra arkadaşlar gelmiş, kağıtlar dağıtılmış oyun başlamış. O eli kazanınca nasıl bir mutluluk, sanki piyangoyu tutturmuş, o derece şen. Sonraki eli kaybedince de bir o kadar bozulmuş. Ama olsun, birazdan elleriyle özene bezene yaptığı pastayı getirip ikram edecek. Herkesten defalarca“bayıldım, enfes olmuş” duymadan rahat edemeyecek. 

Herkes koro halinde enfes nidaları atarak yiyor pastayı. Sonra bir gün, yeğen gelmiş, zaten çocukla çocuk. Oturmuş onunla oyun oynuyor, bir boy büyüğüyle de tavla atıyor akşamına. Herkese uyar.

 

Bir yaz günü var anılarında. 

Denizden çıkmış, sana sesleniyor. Başına şapka tak, biraz da gölgeye geç diyor. 

Açıktıysan diye, yanında meyve getirmiş. Elleriyle sana uzatıyor. 

 

İstanbul'da bir hafta sonu. Ne çok güldürmüştü seni. Dönüş yolunda  gülmekten karnına ağrılar girmişti.  Ajda'nın Ajda 90 kasetini ilk otelde dinleyip sevmiştiniz. Hala da çok seversin bu yüzden. 

 

Ateşin çıkmış bir gün, gözlerin alev topu. Onun eli başında. Ateşin düşmeden de elini çekmiyor. Başına koyduğu sirkenin kokusu hala burnunda. 

Elleriyle sıktığı portakalı nazlı nazlı içiyorsun. 

 

Bir gece saat ikiyi biraz geçe telefonun çalıyor. Uykundan sıçrayıp bakıyorsun. Telaşla iyimisin diye soruyor. Deprem olmuş sen uyurken. Aklına sen gelmişsin, saat umurunda değil. İyiysen o da iyi olacak. 

 

Kış gelmek üzere. Yaz bitti bitiyor, havalar serin. Üşüyorsun diye endişe ediyor. Ya üstün ince çıktıysan. Arayıp soruyor, sıkı giyindin mi diyor. Hava soğudu, üşütme, hasta olma. 

 

Bir gece dışarı çıkmışsın, yemektesin. Telefonuna bakmayı unutmuşsun bir kaç saat. Eline telefonu alıyorsun,17 cevapsız çağrı ile en başta annem yazıyor. Eyvah diyorsun birşey oldu. Arıyorsun, birşey olmamış. O sana birşey oldu sanmış meğer. 

Kavgalarınız unutulur mu. Onu ne çok eleştirdiğini hatırlıyorsun elbette. Koca koca hiçler uğruna gözyaşı döktürdüğünü. 

Şimdi en çok onları hatırlarsın  tabii. 

 

Başka bir gecede, en sevdiği berjerinde oturmuş, biraz hasta. Hadi bir sigara içelim yatarız diyecek birazdan. 

Hırka çıkacak, çekmecede yerini alacak ondan sonrasında

Sevdiği berjerinde sadece hatırası oturuyor artık. 

Kafanı çevirip bakıyorsun, odası boş. Bir dolap eşyayla başbaşa kalmışsın. Sarı hırka dolaptan sana bakıyor. 

Bir hırka bu kadar çok şey anlatabilir mi?

Anıları çoksa o zaten hırka da değildir artık. Hem en güzel, hem en kırık dökük hatıraları saklayan başka birşeydir. Herkes için adı farklıdır onun.  Herkesin hayatında vardır bir sarı hırkası...

Bütün annelere sevgilerimle.  

Önceki ve Sonraki Yazılar