Eylül Ayça Karakuş

Eylül Ayça Karakuş

UNUTURSAN HATIRLA

Rüyamda görsem sabah uyandığımda gülerek anlatacağım şey başıma gelmişti.

İnanılır gibi değil, filmlerde izlediğim ve izlerken '' Keşke ben de bir gün unutsam herkesi, herşeyi...'' Diyerek yaşanılanları tiye aldığım olay şimdi benim başıma gelmişti.

Eşimle birlikte çıkmış olduğumuz tatil sonrasında eve dönüş yolundaydık. Herşey çok güzeldi, keyifliydi ta ki kazayı geçirdiğimiz zamana kadar.

Hava oldukça sisli ve yol keskin virajlıydı. Üzerimizde tatilin tatlı yorgunluğu vardı. Evimizi özlemiş ve bir an önce penceremin önünü süsleyen mis kokulu rengarenk çiçeklerime kavuşmayı istiyordum. Aklımda olan en son şey evime ulaşmanın düşüncesiyken gözlerimi açtığımda kendimi bulduğum yer bambaşka bir yerdi.

Gözlerimle etrafa bakınırken biri bana neler olduğunu anlatacak mı diye sorarcasına karşımda oturan yabancıya bakıyordum. 

Bu yatağa, bu odaya, karşımda duran bu sakallıya yabancıydım. 

Kimsiniz,nerdeyim ben? Diye zor zoruna sorabildim.

Yanı başıma gelerek sanki yıllardır tanıyormuş gibi içime işleyen bakışlarıyla ''Evimizdesin bebeğim, ben de senin kocan Oğuz... dedi.

Bir dakika önce soruyu soran ben değilmişim gibi tekrar aynı soruyu sordum.

Kimsiniz, nerdeyim ben?

Yüzünde ki aynı acı ifadeyle ''Evimizdesin bebeğim, ben de senin kocan Oğuz. Dedi.

Başım zonkluyor, gözlerim yerinden çıkacak gibi ağrıyordu. 

Bu adam da neyin necisiydi?

Kocam var mıydı? 

Adı Oğuz muydu? 

Burası benim evim miydi?

O değil de ben kimdim, adım neydi?

Allah'ım uyandır beni bu kabustan yalvarırım...

Dilim dolaşarak, kekeleyerek adımı sordum. Ben adımı sorduğumda iri iri gözlerinden bir damla yaş süzüldü sakallarının arasına.

Ayça,senin adın bebeğim. 

Adımı bu sefer tekrarlayan ben olmuştum. 

Ayça, benim adım.

Neden hatırlamıyorum, niçin buraya ve bu adama yabancıydım anlayamıyordum. 

Hafızamla birlikte hislerimde gitmişti. 

Ellerini elime uzatıp dokunmak istediğinde ürktüğümü hatırlıyorum. Benim elimi geri çekmemle beraber buz kesilmişti resmen bedeni. Tepkisizce, gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Belki de o an eline elimi uzatmamı istemişti o çaresiz bakışalrıyla ama olmadı!

Geçirmiş olduğumuz kaza sonrası başıma aldığım darbe nedeniyle travmatik hafıza kaybı yaşıyordum. Geçici bir hafıza kaybı olacağını söylemiş olsada Doktor, benim hayatımızda yüz yıla bedeldi yabancılık çektiğim o yaşanılan günler.

Oğuz'un kolu kırılmış alçıya alınmıştı. Benim durumumun yanında o kendisini hiç düşünmüyordu bile. Gözlerim içine içine bakıyor, yaşadığımız her anı tanıştığımız ilk günden bugüne dek tek tek anlatıyordu. 

''Senin bizi hatırlamandan başka şansın yok bebeğim, lütfen bizim için bir iyilik yap ve sevgimizi hatırla. ''diyordu.

Kaç parçaya bölündüm bilmiyorum. O anlatırken kırık döküktüm ben yattığım yatağımda.

Bana hatılatmak için dilinden dökülen her cümle de, dağılan parçalarımı bir yerlerden bulup getiriyordu önüme. Varla yok arasında hatırlıyordum sanki duyduklarımı.  Bedenim, zihnimden, zihnim ise yüreğimden yorgundu.Ağır geliyordu yaşadıklarım uymak istiyordum sadece. İçtiğim ilaçlar zaten ayakta kalmama izin vermiyordu, uyuyordum da bolbol...

Uykudan uyandığım vakitlerde Oğuz hep yanımda oluyordu. 

Yanımdaydı ama benim yabancımdı. Onun bana baktığı gibi bakamıyordum  ben ona. Onun bana söylediği sevgi dolu sözleri ben söyleyemiyordum. Boş boş anlamsızca bakıyor, söylediği her şeye başımı sallayarak kabul ediyordum. Çok üzülüyordu, biliyorum. Gözlerinin içindeki alev topunu görmeyecek kadar kör değildim, en azından gözlerim kazadan hasar almadan sağ salim kurtulmuştu şükürler olsun.

Bıkmadan, usanmadan, yılmadan her saat başı bana adımı tekrarlar ve sorduğum sorulara cevapları tek tek veriyordu.

Kendimi, işimi, aşkımızı ondan dinleyerek öğreniyordum.

28 yaşında Avukat Ayça Ünlü. 

Üç yıl öne Oğuz'la tanışmışız, Oğuz'da Avukat'mış.

Oniki gün sonra birinci evlilik yıl dönümümüzü kutlayacağız. Tabi ben evli olduğumuzu hatırlarsam.  

Büyük bir aşkla sevip evlenmişiz. Öyle sevmiş öyle sevmişim ki bu adamı her şeyden biraz biraz vazgeçmişim, onun için...  

Vazgeçtiklerim neler? diye sorduğumda gülümseyerek seni hırçınlaştırmaya niyetim yok bebeğim, böyle iyisin diyor kapatıyordu konuyu.

Yorgunluğumdan olsa gerek üzerine düşmüyordum ve farkına varmadan öğrenmekten vazgeçiyordum. 

Orta boy, mavi kapaklı bir fotoğraf albümümüz vardı etejerin üzerinde.

Fotoğraflarımız ikimizin hayatını film şeridi gibi gözlerimin öünde canlandırıyordu. İçtiğimiz kahvelerin,gezdiğimiz yerlerin, iş yerimizde ki çalışma hallerimizin hatta rangarenk çiçeklerimin fotoğraflarıyla dolup taşmıştı bu albüm. Fotoğraflara baktıkça hafızamı zorluyordum ama hatırlamak konusunda iyi değildim. 

Oğuz beni gittiğimiz yerlere götürüp, sevdiğim yemekleri yediriyordu. 

Gün içerisinde elleriye yapıp bol köpüklü kahvenin yanına bir not iliştirip gümüş tepside bana sunuyordu.

Bol köpüklü sade kahvemi yudumlarken notunu okuyorum:

Burham burham sen kokuyor etim, kemiğim, ruhum bebeğim. Yüzüm sana gülerken gözlerim ciğerlerime kan akıtıyor. Senden af dileyemeyecek kadar korkağım sevdiğim. Bilseydin şimdi tüm bu gerçekleri affeder miydin bu en masum hallerinle? Sen eski sen değilken söylemeliyim belki de, şimdi tam zamanı... 

Aklım bana oyun oynarken, ölüm hayatımdan teyed geçmişken, neyin şimdi tam zamanı olabilirdi ki? Bu zaman iyi gelmiyordu bana. Oğuz'un kendisini bana hatırlatması için anlattığı deli saçması şeyler gerçekten iyi gelmiyordu bana. O dizimin dibine çökmüş, yumruğunu sıkarak benden medet umarken ben ise boşluğa bakıyordum.

Bakma öyle saf saf... sözüyle yerimden sıçradım.

Affı olmaz kelimeleri sıralayacağım bir bir ama sen yine de yazının sonuna geldiğinde yalvarırırım beni affet bebeğim diyerek yazmaya başlayarak mahkum etti beni unutmanın acizliğine...

Sana bizi anlatırken, geçmişi anlatırken herşeyi tüm gerçekliğiyle anlattım bebeğim. Kaza öncesine kadar anlattığım herşey harfi harfine doğruydu. 

Senden af dileniyorum ama ben kendimi hiç affetmeyeceğim, Sen yüce gönlünle affetmiş olsanda ben kendimi affetmeyeceğim. Her geçen gün bakışlarının karşısında eridim, yok oldum ama ölmedim ölemedim. Öldürdüğüm gibi ölmeyi beceremedim sevdiğim.

Hatırla istiyorum beni, bizi, bana olan destansı sevgini. ipek ellerinle yine sakallarımı severek uyandır beni her sabah. Kokumu ciğerlerine çekerken seni seviyorum Oğuz'um de yine bana. Almış olduğumuz davaları başarıyla ve hakkıyla sonuca ulaştırmak için  sabahlara kadar uykusuzca kıyasıya çalışalım yine. Dinlediğimiz şarkının nakaratına bağıra bağıra eşlik et yine.

Ben can derken, sen canım diyerek tamamla istiyorum sevgimizi yine. İçtiğin kahveyi eskiden şekerli ,içerken şimdi içtiğin kahveyi yudumlarken bunun niye şekeri yok demeni istiyorum.

Hatırla kadınım hatırla, her zorluğun altından gülerek kalktığımızı hatırla. 

Hatırlarken seni ağlatacağım ama sen yine de  her şeye rağmen hatırla.

Yaşadığımız acılarla yarın daha güçlü olacağız, söz veriyorum sana.

Bugün olmasa yarın, yarın olmasa ertesi gün mutlaka gerçeğine döneceksin. Sen gerçeğine dönerken kaybettiklerine şahit olacaksın. Ben yaşadığımız o kaza da senin sadece hafızanı kaybetmene neden olmadım üç aylık bebeğimizi de kaybetmene sebep oldum. 

Cinsiyetini henüz bilmiyorduk. Tatil sonrası ilk muayene de öğreniriz diye düşünüyorduk. Kaza sonrası aldığın darbe nedeniyle kızımızı maalesef keybettik...  Eğer ben o gece o kazayı yapmasaydım kızımız olacakmış. 

Duyduklarımın karşısında kocaman bir göçüğün altında kalmıştı ruhum.

 Peki ya onun vicdanı yaşıyor muydu, o lanet olası kazadan sağ salim çıkabilmiş miydi?

Kız mı, erkek mi sorusuna verdiğin tek bir cevabın vardı. Bundan sonra cevabın değişir mi bilmiyorum ama hatırladığın zaman beni terk etmenden çok korkuyorum bebeğim...

Sus! Sus, bana sakın bebeğim deme adam. 

...............

Hastalığımın 12.günü :

Bugün hatırladığım tek şey onu o gün susturmam olmuştu.

Şimdi hatırlıyorum kız mi erkek mi sorusunun cevabını.

Senden bir çocuğum olsun, sana benzeyen sen gibi olan. Senden olduktan sonra bir önemi yok cinsiyetinin ne olduğunun hayatım.

Ama ille de söyle dersen sevgilim.

Kız olursa adı Elif , erkek olursa adı Umut olsun derdim.

Takvim bugün evlilik yıl dönümümüzü gösteriyor. Uzun zamandır ağzımı bıçak açmıyor. Unuttuklarım hatırladıklarımdan daha büyük bir ödül değildi tabi...

Oğuz kendini zindana mahkum etmişti her haliyle, belli... Saçı,kirli sakalları bir birine karışmış.

Bugün kahveyi yapan ben oldum. Üstelik kahveye şeker koydum, orta şekerli yaptım.

Kahvesini ikram ettiğimde gözlerine ışık doğdu. Apar topar ayağa kalkmaya çalışırken  kaza gününden beri ilk kez eline dokundum.

O kağıda kaleme sığınmıştı ben ise dilime sığınarak zehrimi akıttım. 

Kızgınve kırgınım sana. Hatırlıyorum o korkunç dakikaları.Biliyorum bilerek yapmadın o kazayı. Keşke sözümü dinleseydin de o gece hız sınırını aşmasaydın. Eğer aşmasaydın kim bilir bugün kızımızın aramıza katılacak olmasının mutluluğuyla kutluyor olacaktık ilk evlilik yıl dönümümüzü.

Olur da bir gün yanılır yenilir unutursan hatırla;

Yaptığın kaza da hasarı gören sadece hafızam olmadı. 

 O kaza da kaburgalarım hislerimin altında kırıldı. O gün bugündür  nefesim iki göğüs arama oluk oluk kan akıtıyor, hepsi bu!

Elif'i acı vedayla uğurladık bundan sonra gel söz dinle Umut'a sahip çıkalım sevdiğim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.