ZİHNİMİN İBADETİ 

Kelimelerim beynimde tökezlerken uzun zamandır kalemi elime almamıştım. 

Fazla derinleşmek ve odaklanmak kimi zaman yaralasada ruhumu, yine de yazma hissinden asla tam anlamıyla arınamamışımdır. 

George Orwell`ın da dediği gibi;

" Kitap yazma, tıpkı çok acı çektiren bir hastalık nöbeti gibi berbat, insanı tüketen bir didişme. Karşı koyamadığı ya da anlayamadığı şeytansı bir güç tarafından sürüklenmeyen hiç kimse, böyle bir şeye girişmez. Bilindiği kadarıyla bu şeytanca güç, bebeklerin dikkati çekmek için yaygara koparmasını sağlayan içgüdünün ta kendisi."

Ne zaman birileriyle münakaşa etmek istesem elimde kalemle bulurum kendimi, ya da ne zaman kendimi birilerine anlatmak istesem keza yine öyle. Yazmak aslında anlaşılmayacağını bildiğin için kalemin ardına saklanmaktır. İç dünyanı dolaylı yolla anlatmaktır. Sadece kendinin de değil. Ne zaman üzgün birini görsem, yada yaşadığı bir olaydan etkilensem o da derdim olur ve kendi derdimmiş gibi aktarırım kaleme. 

Sonsuzluk bu olsa gerek. Tıpkı okyanusta yüzmek, gökyüzünde uçmak gibi. 

Yazmak bastırılan tüm duyguların, dile gelmeyen her sözcüğün baş kaldırışıdır. Yüreğin isyan halidir. Yer çekimi yoktur beyaz sayfaların dünyasında. Yazar; zihninde istediğini, istediği yere koyabilir şartı yoktur, sınırı yoktur. Belki de bu yüzden bir kaçıştır benim için. 

Sait Faik'in, “Yazmasaydım delirecektim” sözleri gelir hep aklıma. 

Evet!  Yazmasaydım delirirdim. Çünkü: Gerçek hayattan uzaklaşıp imgeler arasında dans etmek, aklımın kapısını içeriden kilitleyerek, zihnimi ibadete açmak sanırım bu hayatta yapabildiğim tek güzel şey. Beni yaralayan ve yazmaya iten her şeye sonsuz teşekkürler ederim. 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum