Aysel Ateş Abdullazade

Aysel Ateş Abdullazade

Bazı karanlıklar aydınlıktan daha ışıklıdır

Merhaba değerli Medya Ege okuyucuları!

Yeni yılın ilk köşesini sizinle paylaşmanın heyecanı ile geldim. Kalemimi alırken daha neşeli, daha pozitif, daha güzel şeylerden yazmak isteğim vardı. Fakat bu sabah uyandığımda her sabah olduğu gibi haber sitelerine ve Facebook sayfama göz gezdirdim çayımı yudumlayarak. Haberlerin manşeti yine ülkede olan zamlar, gıda ürünlerinin fiyat artışı, kiraların uçuk fiyatlarlarla devamı derken grupların birinde anonim bir paylaşıma rastladım. İlk cümlelerinden dikkatimi çekti. Paylaşımı yapan bir hemcinsimiz idi.

Kadın 4-5 aylık evli ve şu anda hamile. Ağlayarak yazıp içini döken bu hemcinsimiz eşinin dengesiz hareketlerinden yorulduğunu, yıprandığını dile getirmiş. 4-5 ayda yıpranmak deyince ne kadar kaba ve itici geliyor kulağa. Bir insan kendini 5 ayda soğutur mu evli olduğu kişiden?

"Adam" hem çok iyi, hem çok kötü. Hani derler ya, iyiliğine de, kötülüğüne de doyum olmaz diye. Tam ondan işte.

Normalde çok sakin, rahat, sıradan bir erkek, ama dengesizliği tutunca bir canavara dönüşebiliyor. Mesela, o yemek öyle yapılmaz, yanlış yapıyorsun diyerek eşinin elinden kepçeyi alıp, kadını rencide ediyor. Bu konunun sonu uzadıkça uzuyor ve hakarete kadar gidiyor. En son yine böyle bir sudan sebepten tartışma çıkaran erkek eşine; toparlan, seni ailenin yanına götürüyorum diyerek kadını anne babasının evine bırakıyor. Sonrasında da ne özürü var, ne geliş gidişi.

Şimdi konu şöyle. Narsist insanlar vardır. Şizofrenler vardır, psikolojik yönden rahatsız, sorunlu insanlar vardır. Mesele bu insanların varlığı değil. Mesele böylesi insanların ya aileleri tarafından bilerek evlendirilmesi yahut biz kadınların fazla anlamadan, tanımadan bu adamlar ile hayatımızı birleştirmesi.

Daha büyük mesele ise üstüne üstlük böyle insanlardan çocuk dünyaya getirmek ve bunun için çabalamak. Evlendiğinizde "koşarak" yaşamanıza gerek yok. İlk 6 ay asla çocuk düşünmeyin. Kendinize, biri ile yaşamaya adapte süresi tanıyın. Karşı tarafa da bu süreyi verin. Rahatlayın, yavaş adımlarla ilerleyin ve evliliğinizi ilerletin. Evlenen hemen çocuk yapsın diye bir kuralı yok bu dünyanın. Bu, tamamen insanların kendine ve bilincine yapıştırmış olduğu gereksiz bir etikettir. Ve bir insanla on yıl tanışıp, 10 gün aynı çatı altında yaşamadan tanıyorum demeyin.

İnsanlar dengesiz, sağlıksız düşünceli, psikolojik sorunlu, kafadan hasta, ruhsal hastalıklı, madde bağımlısı, alkol bağımlısı ve genel olarak insan bağımlısı olabiliyor. Bu insnları iyileştirmek gibi bir vazifeniz, borcunuz bulunmamaktadır. Ama madem seviyorsunuz, sayıyorsunuz, ben bu insana herşeyden önce bir insanlık borcu olarak yardım etmek istiyorum diyorsanız, bu da alkışa şayan bir hareket. Fakat kendinizi yıpranma derecesine getirmeyin. Bunun için bir süre belirleyin, sınır koyun. O sınırı aşmayın. Olmadığı yerde olmuyor, bırakıyorum, benden bu kadar demeyi bilin.

Yukarıda bahsettiğim arkadaşımız da çaresiz halde içini dökmüş bizlere. Kendisine de belirttim. Yanlışlarını gösterdim. Biz sadece söyleyebiliriz, eylemi kişi kendisi algılayıp yapmalı veya yapmamalı.

Çocukla düzelir mi? Düzelmez. Çocuk bir erkeği/kadını iyileştirir mi? İyileştirmez. Bir insanı her türlü hastalıktan tedaviler, doktorlar, hastaneler, psikologlar iyileştirir. Bunun ikinci bir tarafı yok maalesef. Eğer var derseniz kendinizi kandırmış olursunuz.

Çocuk, bir evliliğini kurtarıcısı değil. Aile birliğinin temeli iki kişiliktir.

Hayatın altı sandığımız şey belki de üstündekinden daha iyi olandır. O kadının ailesinin yanına dönmesi belki de onun kurtuluşudur. Ama bunun farkında mı? İnsanı sadece kendisi iyileştirebilir. Tüm olaylar, tüm yaşadıklarımız birer mesaj, birer sinyaldir bize. Böylesi daha iyi, böylesi daha sağlıklı demektir. Peki hiç düşündünüz mü, gerçekten, böylesi daha iyi değil mi? Bence öyle.

İyi olan herşey sizi bulsun dilerim. Kötü görünen şeyleri kaldırıp altına bakmayı unutmayın. Bazen karanlık aydınlıktan daha ışıklıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar