Banu Pirinçcioğlu

Banu Pirinçcioğlu

HATALI DÜŞÜNCELER

Hiç kendinizi dinliyor musunuz?

Gerçekten ama, dikkatle diliyor musunuz?

Ağzınızdan çıkan sözleri, aklınızdan geçen  düşünceleri. Kurduğunuz cümlelerin bazen size de tuhaf geldiği oluyor mu?

Bazı düşünce kalıplarınızın artık size bile yabancı geldiği mesela?

Farkına varın önce, sonra kendinizi güzelce sorgulayın. 

Düşünceleriniz neyse siz osunuz. Siz neyseniz düşünceleriniz de o. 

Harika düşünceleriniz varsa, harika bir siz yaratıyorsunuz. Korkunç düşünceleriniz varsa korkunç bir kişilik yaratıyorsunuz. 

Tıpkı yedikleriniz gibi, düşünceleriniz de ruhunuzu besliyor veya hasta ediyor. 

Ancak elbette önce farkına varmanız gerekiyor. Farkına varırsanız eğer değişim için kapı kendiliğinden açılıyor. Sonrası açılan kapıdan ilerlemek. 

Eskiden benim de olduğum gibi insanlar gözlemliyorum. 

Arkadaşlarım, tanıdıklarım herkesi gözlemliyorum. 

Takıntılı olanlar var mesela.sağındaki solundaki, altındaki veya üstündeki komşusunun sesine takılmış olan. Elinde değil, oraya takıldığı için sürekli mutsuz ve daha çok duyuyor. Gürültüden bunalıp evini taşıyor. Ama bilmiyor ki gittiği yerde benzer sorunları olacak. 

Bunu ben iddia etmiyorum. İspatlanmış, kanıtlanmış bir durum bu. 

Ki ben de zamanında benzer şeylere takılmış birisi olarak garanti veriyorum ki, siz zihninize takılan bu düşüncelerden kurtulmazsanız onlar sizinle yaşamaya devam eder.
 
Gürültüye takılıyorsanız eğer, sessizlik  ve huzur sizin olmazsa olmazınızsa, dağın başında ev yapsanız kaçamazsınız. Tam yanıbaşınıza inşaat gelir. O da gelmezse damınıza karga konar sabaha kadar bağırır durur. 

Odağınız gürültü olduğu müddetçe gürültü size gelmek için yolları deler, yine gelir. Farkında olmadan çağırdığınız şeydir o. 

Dinleyin bakalım kendinizi. Nelerle boğuşuyorsunuz zihninizde. 

Kalıplaşmış artık düğüm olmuş düşünceleriniz var mı?

Bir örnek vereyim.  

Arkadaşımla konuşurken, çok sıkıldığını malum pandemiden bir yere gidemediğinden yakınıyordu. Özel uçak alayım seni istediğin yere götürürüm dedim. Düşün şöyle, Mauritius'a gitmişiz,  ada zaten, kimseler yok , şahane tatil olur diye hayalimi anlatıyorum. 

Önce çok güzel olur diye o da hayalime katılıyor. Sonra ne dese beğenirsiniz?

Boşver aman, sağlık olsun da gerisi olur!

Yani aslında zihnindeki kalıp ona diyor ki, aman ha elindekinden fazla şeyler istersen sağlığın gider, fena olursun. 

Çok para istersen sağlığından verirsin. 

Bu kalıp hemen hepinizde var değil mi?

Birisinin güzel evinden bahsederken, güzel hayatından bahsederken bir noktada hemen "aman sağlığımız yerinde olsun, para pul istemem" diyorsunuz. 

Hele bir tanıdığım var ki, konu açıldığında resmen evrene bağırıyor. Aman istemem, yok hiç istemem, hiç gözüm yok. 

Neden? Daha iyiyi ve güzeli istemenin nesi yanlış geliyor? Ben çok küçük şeylerle yetinirim, mutlu olurum demek sizi daha asil biri yapmıyor ki. Yetinebilirsiniz elbette, hatta bu çok güzel birşey, tok gözlü olmak. Ancak yetinmek başka birşey, istemek başka. Herhangi bir şeyin daha iyisini istememek asıl tuhaf olan. 

Tıpkı kara kedi gördüm uğursuzluk gelir batıl inancı gibi, daha iyi birşey istersen sağlığından olursun kalıbı yerleşmiş zihinlere. 

Düşüncelerinizle farkında olmadan yanlış mesajları siz yolluyorsunuz aslında. 

Herhangi bir güzel şeye sahip olmanın sağlığınızı bozacağını düşünerek sinyali gönderiyorsunuz. Evren de sizi kırmıyor elbette. İstediğinizi veriyor. 

Kara kedi uğursuzluk getirmez, çok paranız olursa hasta olmazsınız, evden sol ayakla çıkarsanız işleriniz ters gitmez, yatağın solundan kalkarsanız gününüz kötü geçmez. Aile büyükleriniz size öyle öğretmiş ama öyle birşey yok. Kalıplarınızı kırıp düşünce şeklinizi değiştirin. Tekrar eden rahatsızlık verici durumları nasıl çağırdığınızı fark edin. 

Bırakın size gelecek güzel şeyler rahatlıkla gelsin. 

Dinleyin şimdi kendinizi dikkatle. Neyi çağırıyorsunuz, neyi kovuyorsunuz?

Önceki ve Sonraki Yazılar