Hayatın koşturmacası içinde “an”larımıza küçücük bir zaman…

Hayat hızla akıp gidiyor. Bu hızlı akış içinde, koşuşturmaca içinde  çocuklarımızın okula gitmesi ile başlayan maratonumuz, işe doğru yola çıkmamız, trafikte geçirilen uzun saatler, şehrin kalabalığı, işin stresi, ardından evde bizi bekleyen ev mesaisi, televizyon, telefon, bilgisayar, çocuğumuzu bir  etkinlikten diğerine götürmek, aradaki  küçücük zamanda evin alışverişi, asfalt siyahı sokaklar, dev beton yığınları, yorgunluk… Yani tüm bunların arasında kaçırdığımız bir sürü “an”…

Peki ya bunca zorluk içinde bizim gözümüzden bu dehşet verici koşturma böyle iken; çocuğumuz acaba nasıl görüyor tüm bunları? 

Onlar için sabahın erken saatlerinde başlayan bu aynı koşturmaca içinde yataktan kalktıkları andan tekrar yatağa gitmeleri arasında duydukları en büyük yineleme: “Haydi” oluyor.

- “Haydi kalk! Haydi artık giyin!”

-“ Haydi çabuk ol, geç kalacağız, servis geldi!” 

-“Haydi, geç kalıyorsun!”

-“Haydi sıra kursta!”

- “Haydi yemeğini ye! 

- “Haydi, sen hala televizyon mu seyrediyorsun? Haydi yatağa!”

-“Haydi! Haydi! Haydi!”

İşte bizler kadar çocuklarımız için de bir sürü “an” kaybolup gidiyor. Onların da “an”ları görmeye, o “an”larda durmaya, nefes aldıklarını hissetmeye; kısacası hayatla aramızdaki  “farkındalığı” hissetmeye ihtiyaçları var. Eğer bu farkındalık becerisi gelişir ise; hem çocuğumuzun, hem bizlerin kaygı düzeyi azalacak, dikkat becerileri artacak, problemler ile baş edebilme becerileri gelişecek ve en önemlisi çocuğumuzla aramızdaki “farkındalık” artacaktır.

Peki ama çocuklarımız için bu farkındalığı hissedebilmeleri, onlara biraz olsun kendi içlerinde bir rahatlama alanı yaratabilmek için neler yapabiliriz?

Farkında olmak için en önemli adımlar şüphesiz; dinlemek, görmek ve anlamaktır.

Örneğin; çocuğumuzla birlikte küçük bir “dinleme” oyunu oynayabiliriz. Onunla birlikte gözlerimizi kapatalım ve etrafımızdaki sesleri dinleyelim. Sadece otuz saniye böyle kaldıktan sonra sırayla önce çocuğumuz, sonra biz birer birer duyduklarımız tanımlayalım. Sokaktan geçen araba, kuş sesi, rüzgâr sesi, ocaktaki çaydanlık, ağlayan bebek… İlerleyen oyunlarda ise bu tanımlara detaylar ekleyelim. Örneğin; sokaktan geçen kırmızı eski bir araba, yuvasına yiyecek taşıyan küçük bir serçe gibi. Böylece farkındalık için oynadığımız bu “dinleme” oyunumuz hem bizim hem de çocuğumuzun hayal gücünü de beslemiş olacaktır.

Bu “dinleme” oyunumuzu “görmeyi” de ekleyerek sokakta ya da doğada da gerçekleştirebiliriz. Örneğin her gün yürüdüğümüz yolda çocuğumuzla birlikte farkındalık yürüyüşüne çıkalım. Yürürken etrafımızdaki her şeyi görmeye ve dinlemeye çalışalım. Kaç ağaç var o yolda? Bu ağaçlar ne ağaçları? Bu ağaçlarda kuş yuvaları var mı? Kaç tane otobüs durağı var? Kaldırım taşları ne renk? Neler duyuyoruz? Yine gördüklerimizi ve duyduklarımızı sıra ile çocuğumuzla birbirimize söyleyelim.

Bu oyunlara ek olarak bir önerim de “hatırlama” oyunu olacaktır. Bu oyunda yine çocuğumuzla birbirimize küçük sorular sorarak karşılıklı cevaplar vereceğiz. Mesela; dün gece ne yedik? Bu sabah hangi tabakları kullandık? Dün çoraplarımız ne renkti? Bugün ne giymiştim?... Bu sorular hem hafıza hem de farkındalık için güzel ve eğlenceli bir oyun olacaktır.

Bir sonraki evremiz olan “anlamak”, bu oyunlarla bizim önce etrafımızdakilerin daha sonra etrafımızda süregelen hayat içerisinde kendi “an”larımızı anlamamızı ve bu “an”ları kaçırmamamızı sağlayacaktır. 
 
Her zaman belirttiğim gibi; “Çocuğumuz için kendimize küçücük bir zaman ayıralım.”
 
Tıpkı; hayatın koşturmacası içinde “an”larımıza küçücük bir zaman ayırmamız gerektiği gibi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.